Milletvekili Adayları Söyleşi Dizisi ÖZEL HABER SÖYLEŞİ

Saruhan Oluç: “Umudumuz halkımızın sağduyusunda”

Antalya Sokakları Özel – HDP Milletvekili Adayı Saruhan Oluç ile gerçeleştirdiğimiz söyleşinin ikinci bölümünü parti programlarından, Serik’te yaşanan olaylara, genel siyasete ve HDP seçim bildirgesine ayırdık.

Bu soruyu diğer iki milletvekili adayına da yönelttik, Antalya’nın kadın cinayetlerinde ön sıralarda olmasını gözönünde bulundurarak, sistematik hale gelen bu cinayetlere yönelik parti progamınızdaki önleyici hamleler nelerdir?

Kadın cinayetleri bütün Türkiye açısından çok ciddi bir sorun, yani bizim hem parti olarak gündelik politikamız açısından çok önemli bir konu. Hem de biliyorsunuz biz kadın temsilini parti olarak eşitlik düzeyinde savunan bir yapıya sahibiz. Yani sadece seçimlerde milletvekili adaylarını oluştururken yüzde 45’in üzerinde bir oranı yakaladık. Ama sadece milletvekili seçimleri olarak bakmıyoruz meseleye. Yerel yönetimlerde eş başkanlık sistemini uyguluyoruz. Zaten partimizde eşbaşkanlık sistemini uyguluyoruz. Ve biz bütün alanlarda kültürel, siyasal sosyal bütün alanlarda kadınların temsil edilmesini fiilen bütün alanlarda yer almasını çok önemsiyoruz.

Bunun önenli olmasının birkaç nedeni var. Bir tanesi en bariz olanı kadınların bu toplumun yarısını oluşturmaları. Eşit yuttaşları olarak elbette ki bu yerlerde yer almaları. İkincisi Türkiye erkek egemen bir toplum yapısına sahip hem tarihsel olarak hem de bugünkü kapitalist ilişkiler açısından baktığımzda. Bu kapitalzmin toplum anlayışının yarattığı çok ciddi sorunlardır. Kadın cinayetleri bunlardan bir tanesi.

Baktığınız zaman kadın cinayetine, saldırıya, tacize maruz kalmış kadınlara bunların ağırlıklı olarak kendi ayakları üzerinde durmak isteyen bu yönde davranan, özgür ve eşit bir insan gibi davrananlara yönelik olduğunu görüyoruz. Yani bütün cinayetlere bakın erkeğin boyunduruğundan kurtulan adımlar attığı için öldürülmüştür. Ya eşi olarak böyledir ekonomik bağımsızlığını sağlama yönüne gitmiştir, ya sevgilisi olarak o erkekle birlikte olmak istemediğini söylediği için cinayete maruz kalmıştır. Yani bu kadın cinayetleri neredeyse tamamına yakını kendini özgürleştiren ve eşit insan olduğunu anlatan ve davranan kadınların karşı karşıya kaldığı şeylerdir.

O yüzden Antalya’da da bu konuda yapılması gereken çok önemli şeyler var belli ki. Bu hem bizim patimizin kadın yapısının, örgütlenmesinin bu konuya çok dikkatli eğilmesi gerekiyo ancak bu yetmez. Bunu çok açık bilmek lazım. Bu Antalya’daki bütün demokratik örgütlerin, sivil toplum kuruluşlarının içindeki kadınların, kadın hareketi içindeki kadınların hepsinin birlikte bunun karşısında pozisyon almaları mücadele etmeleri ve asla geri adım atmamaları çok önemli.

Buradaki ben tekrar ona işaret edeyim. Bence birincil mesele bu mücadeleyi sağlıklı sürdürebilmek için var olan bütün örgütlenmelerde kadınların eşitliğini sağlayan bir yaklaşımdan asla vazgeçmemektir. Bu olduğu zaman çünkü kadınlar hem oradaki, bulundukları alandaki erkek egemenliğini kırmaya başlıyorlar tarzlarıyla, mücadeleleriyle; hem de kadınlar arasındaki örgütlenmenin sağlamlaşmasının güvenin artmasını ve daha kararlı durulmasının yolunu açıyorlar.

Ve dolayısıyla bunun çok önemli olduğunu doğrusu düşünüyorum ve tek başına yapılabilecek bir şey değil. Sadece HDP’nin tek başına çözebileceği bir sorun değildir bu, çok geniş kesimlerde birlikte hareket edilerek bu konuda adım atılması sağlanabilir.

Türkiye’nin bir çok kentinde seçim bürolarınıza yönelik bir çok saldırı oldu. Bunlardan biri de geçtiğimiz günlerde Antalya’nın Serik İlçesi’nde meydana geldi. Bu yaşanan olayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Tabi şimdi Serik’te yaşanan aslında sadece Serik’le sınırlı değil, başka yerlerde de biz geçtiğimiz dönemde de gördüğümüz, ama şimdi seçim döneminde de bazı yerlerde görülen saldırlar.

Bunların, büyük ölçüde siyasi iktidarın göz yumduğu, kimi yerlerde de hatta destek çıktığı tutumlar olduğunu düşünüyorum doğrusu ve bunun yanlış bir politika olduğu kanaatindeyiz.

Yani siyasi iktidar seçimlerde bir mevzi kazanmak için elindeki imkanları, devletin imkanlarını bu tür gerilimlerin arttırılması yönünde değil tam tersine gerilimleri ortadan kaldıracak adımların atması gerekir. Bunu seçim dönemlerinde seçim güvenliğini sağlamak için ama aynı zamanda seçim dönemlerinin dışında da herkesin özgürce siyaset yapabilmesinin imkanının sağlanması açısından yapmalı.

Elbette ki Serik’te bütün Serikliler bu saldırıyı yapanlar gibi düşünüyordur diyemem öyle bir gerçeklik yoktur. Hatta Seriklilerin önemli bir kısmı öyle düşünmüyordur. Çünkü Antalya’da olduğu gibi Serik’te de Kürt yurttaşlarımız yaşıyor. Yıllar öncesinde buraya göçmüşler 10 yıldır, 20 yıldır oralarda yaşıyorlar çalışıyorlar, birlikte Serik açısından önemli bir katma değer üretiyorlar. Gündelik yaşamın içindeler.

Şimdi dolayısıyla bu insanların siyaset yapmak doğal hakkıdır. Yani sen burda çalış, yaşa ama siyaset yapma diyemez hiç kimse. Dolayısıyla çok doğal olan bir yurttaşlık hakkını, anyasal bir parti aracılığı ile yerine getirmek istiyorlar. Bunda yadırganacak hiçbir şey yok. Bunun karşısına çıkıp da yok tabela astırmam, şöyle yaptırmam, böyle yaptırmam diyen anlayış aslında Serik’te farklı kimliklere farklı kültürlere, farklı anadillere ve farklı inançlara sahip insanların birarada yaşamasını isteyen bir zihniyettir. Son derece dar bakan, ırkçı yanları olan bir zihniyettir.

Şimdi Serik gibi bir yerdeyiz. Antalya’nın bir ilçesi, turizmle ilgili aslında turistik açıdan bakıldığında çok daha gelişkin olması gereken bir yer Serik. Şimdi böyle bir anlayışla siz Serik’e turist getirebilir misiniz? Ya da illa yabancı turist olması gerekmiyor. İç turizm açısından bakın; yani Serik bütün insanlar için herkesin eşit demokratik bir şekilde birarada yaşabileceği bir yer olma örneği göstermeli ki ekonomik ve ticari açıdan gelişimi olabilsin, insanlar huzurla gelebilsinler.

Orada bu saldırıda bulunan insanların, genç arkadaşların aslında bunları hiç düşünmeden hareket ettiklerini düşünüyorum. Kim bilir arkalarında onları teşvik eden kışkırtan nasıl bir zihniyet var ve ne hedefliyor. Bunları kim bilir diyorum ama aslında biliyoruz da adını vermek istemiyorum.

Hiç kimse bir yurttaş olarak eşit bir yurttaş olarak yaşayacağı bir yerde bazı haklarının kısıtlanmasına izin vermez. Kabul etmez bunu yani. Nasıl düşünce özgürlüğünün kısıtlanmasını, ifade özgürlüğünün kısıtlanmasını istemiyorsa, siyaset yapma özgürlüğünün kısıtlanmasını da kabul etmeyiz.

Herkes yapacaktır siyasetini. Ben öyle zannediyorum ki Serikliler de zaten bu saldırganlığa karşı cevabını seçimlerde verecektir. Tavırlarını oylarıyla göstereceklerdir ve Serik’te barışçıl kardeşçe ve eşitlik ortamında demokratik ortamda hem birlikte yaşama hem siyaset yapma açısından olumlu bir zemin yakalanacaktır.

Bugün Serik’te bir siyasi partinin faaliyeti yasaklanır engellenir. Yarın ülkenin başka bir yerinde başka bir siyasi partinin çalışmaları engellenir.Bu iyi bir şey değil. Dolayısıyla siyasi partilerin de kendi alanlarını korumaları ve sahip çıkmaları gerekir yani yurttaşın özgürce düşüncelerini açıklaması, örgütlenme hakkını savunması ve siyaset yapması meselesini. Ben bu konuda da eksik kaldıklarını düşünüyorum diğer siyasi partilerin. Küçük kısa vadeli siyasi hesaplar uğruna ilkesel bir takım tutumlardan vazgeçilmesi doğru bir yaklaşım değildir diye düşünüyorum.

Seçim sürecini ve Türkiye’deki siyasi atmosferi nasıl yorumluyorsunuz?

Bu seçimler çok önemli. Birkaç nedeni var bunun; bir tanesi 13 yıldır süren bir AKP iktidarı var ve bizim 33 yıldır başımıza dert olmuş Türkiye’yi bir deli gömleği içine sokmuş bir anayasa var.

Türkiye’de anayasanın değişmesi aslında siyasi partilerin bir kısmının da, genel olarak toplumdaki insanların önemli bir kısmının en az 4te üçünün istediği bir şey. Bu anayasayla devam etmez bu mesele diye düşünyor çoğu insan . Şimdi böyle bir dönemeçteyiz bu anayasa nasıl değişecek. Geçtiğimiz dönem meclisteki uzlaşma komisyonundan sadece bazı maddelerde bir ortaklaşma çıktı çok temel yaklaşımlarda anlaşma sağlanamadı. Şimdi de bu dönemde bir anayasa yapılması tartışması sürmektedir.

Adalet ve Kalkınma Partisi yeni anayasayı bir başkanlık sistemi doğrultusunda değiştimek istemektedir. Türkiye’nin idari yapısını başkanlık sistemiyle taçlandırarak Tayyip Erdoğan’ı aslında Türk tipi başkanlık sistemi adı altında bir tür Sultanlığını ilan etmek istemektedir. Biz bunun doğru olmadığı kanaatindeyiz. Bunun demokratik bir sonuca yol açmayacağı kanaatindeyiz.

Bizim de yaklaşımımız elbette ki Türkiye’nin idari yapısında değiklik olmalıdır. Ama bu demokrasi doğrultusunda olmalıdır. Türkiye güçlendirilmiş bir parlementer rejimle siyasetini şekillendirmelidir. Bu aynı zamanda Başkanlık sistemi bütün yetkileri merkeze toplayan tek kişiye toplayan bir sistemdir. Bizim hedeflediğimiz ise adem-i merkezi bir idari yapıdır. Merkezdeki yetkilerin yerel demokrasinin güçlendirilmesi doğrultusunda yerel yönetimlerin demokratikleştilmesi doğrultusunda ve yerinden yönetim uygulamalarının geliştirilmesi doğrultusunda merkezi yetkilerin yerellere aktarıldığı bir idari sistem önerimiz vardır. Yani AKP’de taban tabana zıt bir öneridir. Bu seçim bunun kararının verileceği seçimdir.

Aslında Türkiye ya demokrasi yolunda bir kulvara girecektir ya da Tayyip Bey’in sultanlığı yönüne evrilecektir. Bu seçimlerde buna karar verilecek ve HDP’nin yani matematiksel olarak da politik olarak da baktığımızda sadece HDP’nin barajı aşması halinde bunun engellenebileceği çok net olarak görünüyor. Aksi taktirde HDP’nin barajı aşarak güçlü bir grup oluşturamaması halinde AKP istediği değişiklikleri, istediği biçimde yapacaktır.

İkinci bir konu da bizim gördüğümüz, Türkiye’nin barışa ve çözüme ihtiyacı vardır. Türkiye’deki farklı halkların, inançların, kültürlerin, kimliklerin eşit bir şekilde demokratik bir ortamda ortak bir demokratik evde yaşadıklarını hissedecekleri bir ortama ihtiyaç vardır. Biz öyle görüyoruz ki son gelişmeler hem Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı Başbakan Davutoğlunu son dönemde son haftalarda yaptığı bütün açıklamalar Türkiyede çözümün ve barışın gelişmesi doğrultusunda adım atmayacaklarına dair çok güçlü işaretler taşıyor. Bu endişe vericidir. Çünkü Türkiye’de 50 bine yakın insan hayatını yitirmiştir, gençlerimiz ölmüştür çok eve ateş düşmüştür bunun asla devam etmemesi gerekiyor. Bunun devam etmemesinin yolu bir kere barışın eşitliğin sağlanması demokrasinin sağlanması çözümün gerçeleşmesidir. Bu bütün toplumun istediğidir aslında ve yapıcı bir istektir. Fakat öyle görünüyor ki AKP kendi iktidarını sürdüremek için bu konuda son konuda olumsuz adımlar atmaya eğilimlidir ve atmaktadır da bir taraftan.

HDP’ nin mecliste yer almasının ise Türkiye’de barışın ve çözümün ve eşitlik adımlarının açılabilmesi açısından çok önemlidir.Çünkü HDP demokratik siyaseti barışçı siyaseti temel almış ve Türkiye’de barışı sağlamak için mücadele eden en önemli öznedir. Bunun odağıdır aynı zamanda. İkinci nedenle de HDP’nin mecliste bulunması önem taşıyor.

O açıdan bu, çok kritik bir seçim, çok tarihi bir seçim burada alınacak sonuçlar Türkiye’nin 10 yılını- 20 yılını belirleyecek sonuçlardır. Herkesin bu ciddiyetle bu düşüncelerle elini hakkaten vicanına koyarak yani geleneksel olarak her seçimde davrandığı gibi davranmayarak adım atması gereken ve oy atması gereken seçimlerdir. Ben toplumda genel olarak bu anlayışın kavrandığını ve yaygınlaşmakta olduğunu düşünüyorum. Umarım sonuçlara da yansır ve hem HDP’nin güçlü bir şekilde yer alması sağlanır hem de Türkiye’de demokrasi açısından özgürlükçü demokratik eşitlikçi bir anayasa yapılması açısından güçlü bir demokratik odağın yaratılmasının adımları atılır. O nedenle umudumuz halkımızın sağduyusunda diyelim.

Son olarak seçim bildirgenizin kapsamından bahseder misiniz?

Bizim seçim bildirgemizde aslıda seçim bildirgemizin başlığı büyük insanlık çağrısı diye yaptık. Çünkü biz Türkiye’de özellikle çok temel insanlık değerlerinin uzun zamandır ayaklar altına alındığını düşünüyoruz. Çiğnendiğini düşünüyoruz. O nedenle bu temel insanlık değerlerine geri dönüşün, bunların yeniden anlam ve güç kazanmasının çok önemli olduğu kanaatindeyiz. Nedir bu diyecek olursanız, sadece insan haklarını kastetmiyoruz genel değerleri kastediyoruz. Eşitliğin, adaletin olmasını, insanların farklılıklarını tanıyarak saygı içerisinde birbirleriyle ilişki kurmaları ve yaşamaları meselesinden bahsediyoruz. Bütün bunların hepsinin çok çiğnendiği kanaatindeyiz.

Bu değerlerin yeniden güçlü hale gelmesi, belirleyici hale gelmesi çok önemli ve bu açıdan da baktığımızda seçim bildirgemizin ilk sırasına kadınların eşitliğini koyduk tabi, eşitliğini ve özgürlüğünü. 12 temel alandan hareket ettik bu seçim bildirgesini oluştururken, birinci sırada kadınlar yer aldı. Çünkü kadın eşitliği bizce insanlığın en önemli konularından bir tanesi.

İkincisi gençliğin söz ve karar sahibi olması meselesini ikinci sıraya koyduk. Çünkü biz hem bugünün hem geleceğin aslında demokratik zihniyete sahip bir gençlik tarafından ancak inşaa edilebileceğini düşünüyoruz. O açıdan gençliğin daha fazla söz ve karar sahibi olması, çeşitli yönetim noktalarında daha fazla söz sahibi olması, temsil edilmesi çok önemlidir diye düşünüyoruz. Tabi ki gençlerin hem üretim sürecinde çalışanların emek sürecinde çalışanların ihtiyaçları hem üniversitelerde okuyanların ihtiyaçları buna ilişkin çeşitli talepler yapılması gerekenler bunlar işin bir diğer yanı. Bunların hepsini ele aldık değerlendirdik,

Yine seçim bildirgemize baktığınızda gördüğünüz birkaç konu sosyal haklar, eğitim sağlık, emekçilerin hakları, işçilerin hakları meselesi. Türkiye her ay ortalama 100- 120 işçinin emekçinin hayatını kaybettiği, ekmek parası kazanmak için çalışırken öldüğü bir ülke bu konuda Avrupa birincisi olmuş bir ülkeyiz. Bunun mutlaka değişmesi gerekiyor. Ama sadece bu değil insanca yaşamak için insanca çalışılacak koşulların, gücenceli iş güvencesinin sağlanması gerekiyor. Ücret vs gibi konular elbette ki bunlarla ele alınmalı.

Ekoloji- çevre sorunları bizim için çok önemli bunları bildirgemizin önemli bir yerine koyduk.

Elbette ki insan hakları demokrasi bu bağlamda Türkiye’deki farklı halkların inançların sorunlarının çözülmesi Kürt halkının hakları, alevi toplumunun talepleri gibi bütün konuları ele alan bir seçim bidirgemiz oldu.

Bütün bu açılaradan baktığımızda aslında şu görünüyor HDP Türkiye’deki adalet, eşitlik, demokrasi, barış ve emek mücadelesini sürdüren önemli odaklardan biri olarak bütün bu alanların sorunlarına dair sorunlarına ve çözüm önerilerine ve projelere sahip bir iddia ile ortaya çıktı. Sadece bir bölgenin bir halkın bir kesimin sorunlarını değil, Türkiye’nin bütün insanlarının sorunlarına çare olacak bir iddia ile ortaya çıktı. O nedenle de bu seçimi çok önemsiyoruz. Alınacak sonuçları çok önensiyoruz. Çünkü biz öyle inanıyoruz ki yani Türkiye’de bu insani değerleri savunanların oranı öyle az buz değildir, yeter ki bu değerleri savunan insanlar güvenebilecekleri, samimi olduklarına inandıkları ve dürüst olduğuna inandıkları bir odağı görmelidir ve alternatif olarak bunun ortaya çıkmış olması çok önemlidir.

HDP bu iddia ile ortaya çıktı yani 2015 te mecliste güçlü bir grup oluşturmak 2019’da iktidar ortağı olmak istiyoruz. Dolayısıyla iddiamız da böyle büyük bir iddia, “insanlık çağrısı” da bu iddiaya denk düşen bir çağrı. Yeni bir yaşamın da ancak bu anlayışla sağlıklı bir şekilde inşaa edilebileceğini düşünüyoruz.

Söyleşi: Pelin İktüeren

hhgfhfghgf

Benzer Yazılar